İsrail Savunma Kuvvetleri, Suriye’ye yönelik saldırılarda bir askeri alanı, uçaksavar toplarını ve karadan havaya füze altyapısını vurduğunu açıkladı

İsrail savaş uçakları, Suriye'nin başkenti Şam ve ülkenin diğer önemli şehirlerine yönelik büyük çaplı hava saldırıları düzenledi. Saldırılarda hedef alınanlar arasında askeri alanlar, uçaksavar topları ve karadan havaya füze altyapısı yer alıyor. Suriye devlet haber ajansı ve İngiltere merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, bu saldırılarda en az 75 kişinin öldüğü veya yaralandığını bildirdi. Hedef alınan bölgeler arasında Harasta, Hama, Lazkiye ve Kuneytra gibi yerler ön plana çıkıyor. İddia edilen saldırıların gerekçesi ise, İsrail ordusunun Suriye’deki askeri tesisleri ve özellikle de Dürzi gruplara yönelik tehditler olarak öne sürülüyor. Suriye yönetimi, bu saldırılara sert bir dille karşı çıkarak, İsrail'in eylemlerini Suriye’nin egemenliğini ihlal etmek olarak nitelendirdi. Ayrıca bu saldırıların bölgedeki istikrarı tehdit edici nitelikte olduğunun altını çizdi. İsrail hükümeti ise, Suriye’deki askeri tesislere yönelik saldırıların süreceğini ve bölgedeki güvenlik durumuna yönelik tehditlere yanıt verme haklarının olduğunu ifade etti. Bu durum, Orta Doğu'daki güç dinamiklerini ve İsrail-Suriye ilişkilerini yeniden sorgulanır hale getiriyor. Son saldırılar, hem bölgedeki sivil halkı hem de askeri stratejiler açısından önemli kayıplara neden olurken, karşılıklı tehditler ve gerilim ortamının tırmanması durumu da ciddi endişelere yol açıyor. İsrail ordusunun başlattığı hava saldırıları, sadece askeri hedeflere değil, aynı zamanda sivil yerleşim alanlarına da zarar verebilir, bu da her iki taraf arasında yeni bir çatışma ve daha fazla düzensizliğe yol açacaktır. Suriye yönetiminin yaptığı açıklamalar, ülkedeki hâkimiyetin ne denli kırılgan olduğunu ve dış müdahalelere karşı topyekun bir direniş arayışında olduğunu gösteriyor. Bu bağlamda, uluslararası toplumun duruma müdahale etme yeteneği ve iradesi de tartışma konusu haline geliyor. Sonuç olarak, bu olaylar, Orta Doğu'daki istikrarsızlığın ve uzun vadeli barış arayışlarının güçleştiğini gözler önüne seriyor.